top of page
kum-ogretmeni-logo.png
Yazarın fotoğrafıSezer Demir

“Pal Sokağı Çocukları” Hakkında Bir Eleştiri

Güncelleme tarihi: 13 May 2020

(Yazıda romanın olay akışını ele veren bilgiler bulunmaktadır.)



Herkesin dost meclislerinde “Çok önce okumalıydım.” dediği bir kitap ya da “Şimdiye kadar izlemeliydim.” dediği bir film vardır. Bu, biraz pişmanlık belki biraz da utanç duyarak söylediğimiz ama bir türlü okumak ya da izlemek için gerekli zamanı ayır(a)madığımız eserler hakkında bir itiraftır. Benim için “Pal Sokağı Çocukları” bu eserlerden biriydi. İçinden geçtiğimiz sıra dışı günlerde bu boğucu gerçeklikten uzaklaşmanın en iyi yolunun çocukluğun büyülü dünyasının kapılarını aralayabilecek bir esere sığınmak olacağını düşündüm ve kitabı okumaya başladım.


Benim gibi bu eseri okumakta gecikenler için de yazıyı okunabilir kılmak adına önce kitabın konusuna kısaca değineyim. Kendilerini “Pal Sokağı Çocukları” olarak adlandıran bir grup erkek çocuk “Arsa” adını verdikleri bir oyun alanına “sahip”tir. Bir gün Arsa’yı başka bir erkek çocuk grubu olan “Kızıl Gömlekliler” top oynayabilecekleri bir yerleri olmadığı için ele geçirmek ister. Bunun üzerine Boka ve Nemecsek liderliğinde Pal Sokağı Çocukları arsalarını ellerinde tutmak için Kızıl Gömleklilerle savaşır. Kitap bize Nemecsek’in er rütbesinden yüzbaşılığa hatta "kahramanlığa" uzanan hikayesi ışığında iki grup arasında yaşanan savaşı; Arsa’yı ve Nemecsek’in makus talihini anlatır.


“Akıcı anlatımı ve basit kurgusuyla hızlıca okuduğum ve bana çocukluğumu hatırlatan şahane bir eserdi.” diyerek bu yazıyı 1 Nisan şakası gibi sonlandırmayı isterdim. Kitabı okuduktan sonra düşündüklerim ve hissettiklerim maalesef bundan çok farklıydı. Bu yazıda çocuk edebiyatının bu klasik eserinin beni endişelendiren yanlarını sizinle paylaşmaya çalışacağım. 


“KABUL EDİLEBİLİR” BİR SAVAŞ VE ÇOCUKLUK


Kitabı okuduktan sonra Google üzerinden kısa bir araştırma yaptım. Gecikmiş bir okuma sonrasında hissettiğim endişeyi ve düşündüklerimi benden önce hissetmiş/düşünmüş birçok kişi özellikle de eğitimci olacağını varsaymıştım. Bu üstün körü aramada gözüme çarpan, dişe dokunur bir eleştiriyle karşılaşmadım. Daha detaylı bir araştırma yapmak için Dergipark’a baktım. Burada yaptığım araştırmada da kitapla doğrudan ilişkili sadece bir makaleye ulaştım. Bu makale de kitabın neden yüzyılı aşkın bir süredir çok okunan ve beğenilen bir eser olduğunu açıklamaya çalışmıştı. Esere eleştirel bir tutumla yaklaşmamıştı.  Bunun yanında “Mimemis” adlı sahne sanatları portalında eleştirel bakışla kaleme alınmış önemli bir yazı buldum.  Sayın Gülden Ateş 2010 yılında tiyatroya uyarlanan eseri değerlendirmek için kaleme aldığı bu yazıda benim de esere yöneltmeyi düşündüğüm neredeyse tüm eleştirileri yöneltmiş. Gülden Hanım’ın yazısında yer verdiği eleştirilere burada tekrar yer vererek yazıyı uzatmak istemiyorum fakat bu yazı fikri anlamda Gülden Hanım’ın yazısıyla doğrudan ilişkili olduğu için “Şiddetin Estetize Edilmesi ve Pal Sokağı Çocukları” adlı yazısını da mutlaka okumanızı öneriyorum. 

Sonuç olarak yıllardır okullarda öğrencilerimize tavsiye etmemize rağmen eğitim dünyasından bu esere yöneltilmiş bir eleştiri bulamadım. Beni bu yazıyı yazmaya iten sebep biraz da buydu. Kitabı bitirdikten sonra aklama takılan ilk soru şuydu: Ergenliğe girmiş ya da girmek üzere olan bir grup erkek çocuğun hikayesini hiyerarşik bir ilişki ağı içinde askeri birçok terim ya da tutumla anlatan bir roman neden hala çok beğenilen ve önerilen çocuk kitapları listesinde ilk sıralarda yer alıyor? 

Yazarın yaşadığı ve eseri kaleme aldığı dönemi, o dönem Avrupa’nın ve Macaristan’ın içinden geçtiği siyasi ve toplumsal olayları düşündüğümde kurguda tercih edilen dil, okuyucuya (çocuklara) verilmek istenen mesaj(lar) birçok yönden anlaşılabilir geliyor. Ulus kimliğini inşa etmeye çalışan toplumların her geçen gün savaşa daha da yakınlaştığı Avrupa’da büyüyen çocuklara sanırım o dönem verilebilecek “en önemli” mesaj romanda da büyük bir yer tutan kendini feda kültürü. Peki ama biz bugün içinde böylesi güçlü ve tehlikeli bir mesaj taşıyan, bunu hiyerarşik ilişki biçimini kutsayarak çocuklara aktaran bir eseri eleştirel bir gözle incelemeden çocuklara önermeye neden devam ediyoruz? Bu, biz eğitimciler için hala “destansı” bir çocuk romanı, “kabul edilebilir” bir savaş anlatısı mı yoksa öğrencilerimizle birlikte  eleştirel bir yaklaşımla Dünya Savaşları öncesinde Avrupa’da yükselen militarizm ve milliyetçilik ilişkisini analiz ederek okumamız gereken bir kitap mı? Bu konuda artık bir tercih yapmalı ve geleceğin dünyasının barış dolu olmasını arzuluyorsak bu tür eserlere eleştirel bir bakışla/tutumla yaklaşarak okunmasını sağlamalı, böylece öğrencilerimizin de eleştirel bakış açısını güçlendirmeliyiz.


ÇOCUKLUK ANILARI, ŞİMDİ VE  GELECEK


Hem ülkemizde hem de dünyada geniş bir kesim tarafından tutkuyla sevilen bu kitap hakkında böyle bir eleştiri kaleme alıp almamakta başta biraz tedirgindim. Birçok insanın tutkuyla bağlı olduğu bu esere acaba ben mi çok mesafeli ve eleştirel yaklaşıyordum diye düşünmeden edemedim fakat Ekşi Sözlük kullanıcılarının eser hakkındaki tüm yorumlarını okuduktan sonra bu yazıyı bir öğretmen olarak kaleme almanın boynumun borcu olduğuna kanaat getirdim. Çünkü kitabı okuyanların büyük bir çoğunluğu kitabın aktardığı mesajı kutsayan bir dili tercih etmiş ve mücadele, dayanışma, dürüstlük gibi kavramların militarize bir dil üzerinden ifade edilmesinin içereceği tehlikeyi görmezden gelmişti. Çarpıcı bulduğum birkaç yorumu sizinle de paylaşmak istiyorum:


  • “Akşam kendisini alt eden düşmanını hasta yatağında ziyaret eden komutanı içeren gerçek delikanlılığın kitabı.“ theoden

  • “Arkadaşlık, dürüstlük, vicdan, iyilik, suçluluk duygusu…kavramlarını küçücükken yüreğinize işler, kafanızın bir yerlerine çakar.” laysamina

  • “…cahil delikanlılıkla insani mertliğin ince çizgisinin ilk tohumlarını bu kitap atmıştı bünyeme.”  pocoyo

  • “11 yaşındayken, babamın “mutlaka oku” diye elime tutuşturduğu kitap. Benim için “baba”dır.”  blinking neon roadside attraction

  • “Ortaokul çağında erkek çocuğu olup da bu kitabı çocuğuna armağan etmeyen baba çocuğuna büyük kötülük yapmış olur.” yok mu beni seven

  • “Umarım günün birinde feministler yasaklatmaz bu kitabı, içinde bir tane olsun dişi karakter yok diye.”  svz

  • “Ögrencilerime artık daha bilinçli şekilde bu kitabi tavsiye edeceğim. Keşke daha önce okusaymışım.”  gozleriniz cok ses cikariyor

  • “Çocukluk döneminde defalarca okunan, mahalle kavgalarının esin kaynağı, “Korkuyor musun Nemecek?” lafını hala hatırlatan(…)” blueingreen


Özellikle küçük yaşlarda bu kitabı okuyan erkek kullanıcıların kitaptan inanılmaz etkilendiğini gördüm. Buradan hareketle erkek kimliğinin inşasına dair de söylenmesi gereken şeyler var fakat bu yazının hacmini zorlayacağı için şimdilik buraya dair bir şey söyleyemiyorum.  Bu yorumları okuduğumda beni endişelendiren iki şey daha oldu: 


  • Arkadaşlık, dostluk, mücadele, dayanışma gibi gibi kavramların gerçek anlamda bu kitaptan öğrenilebileceği

  • Yeni neslin sokağa, sokaktaki yaşama dair birçok şeyi bu kitaptan öğrenmesi gerektiği


Ben de eseri “bu kitap sadece ve sadece yeni yetişmekte olan çocuklara özgü birtakım oyunların, onların bu oyunlara nasıl dört elle sarıldıklarının ve arkadaşlıktan doğan yüce, tertemiz duyguların bir öyküsüdür,” bakış açısıyla değerlendirseydim yukarıdaki iddialara katılabilirdim fakat bu mümkün değil. Bu bakış açısı eleştirel düşünme becerilerini geliştirmeyi hedeflediğimiz, empati, müzakere, uzlaşı gibi tutumları kazandırmaya çalıştığımız ve çocukların yaşadığı sorunları şiddeti bir araç olarak görmeden çözebilen yetişkinler olmasını istediğimiz bu çağda miadını doldurmuştur. Tam da bu nedenle biz öğretmenler bu ve bunun gibi klasik eserlere eleştirel bir bakışla yaklaşabilmeliyiz.

Öğrencilerimizin bu eseri okurken “Neden bu eserde hiç kız çocuk yok?”, “Neden ağlamak bir güçsüzlük işareti olarak görülüyor?” “Neden kendini korumak ya da bir şeylerden korkmak kabul edilemez bulunuyor?” “Oyun alanı neden paylaşılabilir bir yer olarak görülmüyor?” “Oyun alanlarını korumak için neden birlikte mücadele etmeyi düşünmüyorlar?” gibi sorular yöneltmelerini sağlayabiliriz. Bunu başarabilirsek yüzyılı aşkın süredir okurlara harika anılar bırakan bu kitabı geleceğin barış dolu dünyasına geçmişte yaşanan savaşların nedenlerini kavramamıza yardımcı olacak bir eser olarak taşıyabiliriz. Bunu göz ardı edersek oyun alanı için yaşıtlarıyla “savaşırken” yaşadıkları nedeniyle hayatını kaybeden Nemecsek’in ölümünü “uğruna öldüğü vatanının elinden alındığını da görmeden kapatmıştı gözlerini” diyerek yüceltiriz. Buna karşın oyun alanlarına dikilecek apartmanlara karşı dayanışarak mücadele edebilecek çocukları gri bir çöle dönüşen şehirde, sokaklardan koparıp beton kutulara hapsetmeye devam ederiz.


Sezer Demir

Commentaires


bottom of page