top of page
kum-ogretmeni-logo.png
  • Yazarın fotoğrafıSezer Demir

Bir Film: Vecide

Güncelleme tarihi: 30 May 2020

Sanırım hepimiz ilk bisikletimizi gülümseyerek hatırlarız. Çocukluğumuz orta sınıfa mensup bir ailede geçtiyse gülümsemeden fazlası da yer etmiştir belki hafızamızda. Günlerce o bisikletin sergilendiği vitrini ziyaret edişimiz, alınması için ebeveynlerimizle yaptığımız türlü çeşitli anlaşmalar/pazarlıklar ve bisikletin eve geldiği ilk gün dökülen bolca gözyaşı… Sonrası ise başlı başına bir macera… Düşe kalka, kıra döke bisiklet sürmeyi öğrenme faslı…


Bir çocuğun tüm bunları yaşayabilmesi, gelişimi açısından sanırım hayati öneme sahip. Biliyorum ki hala birçok çocuk maalesef bu önemli yaşam tecrübesinden farklı sebepler dolayısıyla uzak kalıyor. Peki, bir çocuğun parasızlıktan, yurtsuzluktan ya da aklınıza gelebilecek maddi sebeplerden değil de sadece cinsiyeti sebebiyle bu yaşam tecrübesinden mahrum edildiğini bilmek size ne hissettirirdi?

Bu hafta, içindeki onulmaz özgürlük isteğini tüm baskılara rağmen yitirmeyen ve bir bisiklete sahip olabilmenin hayali peşinde koşan Vecide üzerine bir şeyler söylemeye çalıştım. Film, Suudi Arabistan’da yaşayan küçük bir kızın hikayesi üzerinden Suudi Emirliği’ndeki kadınların sosyo-politik yaşamı hakkında da fikir edinmemiz sağlıyor.


Filmin yönetmeni aynı zamanda filmin senaryosunu da kaleme alan Suudi Arabistanlı kadın yönetmen Haifaa Al-Mansour. Aslında film birçok açıdan ilk olma özelliği taşıyor. Vecide sadece Suudi bir kadın tarafından çekilen ilk film değil, ayrıca tamamı Suudi Arabistan’da çekilmiş de ilk film. Çünkü Suudi Arabistan’da film çekimi ve gösterimi yasak. Bir kadının filmi çekmesi ise muhtemelen “kıyamet alameti”. Buraya kadar film birçok zorluğu geride bırakarak çekilmiş gibi duruyor. Bunun yanında filmle ilgili şüphe uyandıran birkaç gelişme de var. Bunca yasağın yanında Suudi yönetimi, bu filmi 86. Akademi Ödüllerinde yani Oscar’da ülkelerini temsil etmesi için aday adayı olarak önermiş. “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” demeden geçemeyeceğimiz bir mesele gibi duruyor. Yine de kapalı bir kutu olan Suudi toplumunun yaşamını içerden bir gözle anlattığı için kıymetli bir yapım Vecide.


Çölün Kadınları


Vecide dokuz on yaşlarında annesiyle yaşayan bir kız çocuğu. Vecide’nin yaşıtlarına göre sıra dışı olduğunu dinlediği müzikten, giydiği ayakkabıya kadar yaptığı farklı seçimlerinden anlıyoruz. Bu sıra dışı tavrı yakın arkadaş seçiminde de kendini gösteriyor. Okula gelip giderken Vecide’ye en yakın arkadaşı, komşusu ve ezeli rakibi Abdullah eşlik ediyor. Bu yolculukların birinde Abdullah’ın onu kızdırması sebebiyle ortaya çıkan bir bisiklete sahip olma arzusu, süreç içinde bir aşka dönüşüyor. Bisiklete sahip olma arzusu ve başlı başına bisikletin bir sembol olarak kullanılmasıyla, Vecide’nin kendine çizilen sınırları zorlayışı ve bunları aşmak için farklı yollar denemesinin hikayesini izliyoruz.



Tabii Vecide’nin bu mücadelesi sırasında Suudi toplumunun kadınlar için yarattığı cehenneme dair birçok ayrıntıya da tanık oluyoruz. Kamusal alanda kahkaha atmalarından şarkı söylemelerine, yüzlerini kapatmadan dolaşmalarından alışveriş sırasında kıyafet denemek için bir kabine sahip olmamalarına kadar birçok yüz kızartıcı, utanç verici uygulamayı din ve ataerkil kurallar bütünüyle ilişkilendirilerek uygulandığını görüyoruz. Yani uzun sözün kısası biyolojik bir gerçeklik olan kadın olmanın erkek egemen zihniyet tarafından cezalandırılışını ve başlı başına bir bedenin, varoluş durumunun hapishaneye nasıl dönüştürüldüğünü farklı sahnelerde farklı boyutlarıyla izliyoruz. Tüm bu süreç boyunca annesinin, Vecide’nin isyan ettiği birçok yasağı içselleştirdiğine ve kendine tanınan alanda yaşamını inşa ettiğine ya da inşa etmeye çalıştığına tanık oluyoruz. Aslında süreç içinde annesinin de Vecide ile eş güdüm içinde bir sorgulama süreci yaşadığını filmin son bölümündeki tercihiyle görüyoruz. Büyük bir zulmün içinde kalmış anne-kızın, “kadın doğulmadığını, kadın olunduğunu” yaşayarak öğrendiği bir hikayeyi izliyoruz.


Her Şeye Rağmen, Hemen!


Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin doğurduğu en vahim tablo, bir yerde başlı başına kadın distopyası olan Suudi toplumu, bize çok uzak bir hikaye gibi gelebilir ama asla değil. Ülkemizde kadın haklarının belli düzeyde yasalar yoluyla tanınmış olması bunun hep böyle gideceğini göstermez. Kaldı ki son yıllarda giderek artan kadına karşı şiddet vakalarını biliyor ve buna tanık oluyoruz. Bu şiddet ortamını yargı kararlarının da nasıl beslediğini görüyoruz. Bu da bize gösteriyor ki olması gereken toplumsal cinsiyet eşitliğinden fersah fersah uzağız. Her konuda kesin kuraldır: İlerlemezsen, gerilersin. Gerilememek için ilerlemek zorundayız.


Sezer Demir



Filmle ilgili Altyazı'da yayınlanan Engin Ertan'nın "Bireyci Bir İsyan" yazısını da okumanızı öneririm.


bottom of page