Bir çocuk ve köpeğin başrolü paylaştığı bir film ifadesi ister istemez akla Lessie’yi getiriyor. Bu Kaan Müjdeci için de böyle olmalı ki filmin bir bölümünde Lessie'ye küçük bir selam göndermeden edemiyor ama tüm film boyunca kulağımıza şunu fısıldıyor:
“Bu film, o bildiğiniz çocuk ve köpek hikayesi değil”
Sivas, yönetmeni Kaan Müjdeci’nin ilk uzun metraj filmi. Başrolünü Doğan İzci (Aslan) ve Çakır’ın (Sivas) paylaştığı film, Yozgat Yerköy’de çekildi. En prestijli film festivallerinden olan Venedik Film Festivali’nin yarışma bölümüne davet edilen film, festivalden en iyi erkek oyuncu ve Jüri Özel ödülünü alarak döndü.
Eril Çember, Kısır Bozkır
Yönetmen, açılış sahnesiyle birlikte bir büyüme hikayesinin kucağına bırakıyor bizi. Bununla birlikte her büyüme hikayesi kahramanının yaşadığı sancıları başroldeki Aslan da yaşamaya başlıyor.
Açılış sahnesini takip eden sahnede Aslan'ı okulda görüyoruz. Öğrencilerine Valilik emriyle okulda "Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler" piyesinin sahneleneceğini söyleyen öğretmen, rol dağıtımını “demokratik” bir şekilde yapıyor ve Aslan’ın sevdiği kız olan Ayşe'nin "prenses"; muhtarın oğlu Osman’ın "prens" olmasına karar veriyor. Aslan ise piyeste kendine ancak "cüce" olarak yer bulabiliyor. Böylece eril rekabet bu rol paylaşımı ile görünür hale geliyor.
Bunu bir yenilgi olarak kabul eden Aslan, prens rolünü almanın yollarını aramaya başlıyor. Rol dağıtımının yapıldığı gün öğretmenin “lojman”ının bulunduğu okul bahçesine geri dönüyor ve öğretmenine yalvaran gözlerle “Ben pirems olmak istiyom örtmenim” diyerek isteğini açık bir şekilde iletiyor. Fakat öğretmeni – maalesef – Aslan’ı oraya getiren duygusal sebepleri anlamaktan uzak bir tavır çiziyor. Bu da Aslan’ı “sürüne sürüne erkek” olacağı bir yola itiyor.
Bir eğitimci olarak çizilen öğretmen tipi beni çok üzse de gerçekçi bir karakter olduğunu belirtmeliyim. Her tavrından oraya ait olmadığını/olamadığını anladığımız öğretmen özellikle telefonuyla kurduğu ilişkiyle bunu çok net bir şekilde sergiliyor. Aslan’ı anlamak için çaba göstermesi gereken tek yetişkin de ona sırtını dönünce, Aslan çocuk yaşta yetişkin eril dünyanın şiddet dolu ortamıyla baş başa kalıyor.
Tam bu sırada Aslan'la Sivas'ın yolları kesişiyor . Anadolu’nun birçok bölgesinde karşımıza çıkan hayvanları(horoz, deve vb.) dövüştürme ayini burada Kangal cinsi köpekler üzerinden yapılıyor. Bir dövüşte kaybeden ve öldü düşüncesiyle olduğu yerde bırakılan Sivas'ı çocuksu merhameti ile Aslan bırakmıyor. Sivas da bir şekilde hayata tutununca Aslan'la arasında bir dostluk kuruluyor. Başta merhamet temelli başlayan bu ilişki zamanla değişiyor. “Cüce” seçildikten sonra okula gitmeyi bırakan ve öncesinde de Ayşe’nin dikkatini pek çekemeyen Aslan, Sivas sayesinde Ayşe ile iletişme geçiyor hatta rakibi Osman’a meydan okuyabiliyor. Sivas, Aslan için bir dosttan zamanla erkek egemen dünyada güç elde etmek için kullanılan bir nesneye dönüşüyor. Bu gücü kaybetmenin bozkırın erkek egemen ikliminde her şeyi kaybetmek olduğunu kısa zamanda kavrayan Aslan istemese de Sivas’ı kendi elleriyle dövüşe sokuyor.
Film, bir çocuk ve köpeğin ilişkisinden hareketle erkek egemen toplumun bir fotoğrafını çekiyor. Bu yapı, yaşamı şiddet tehdidi ile kendine benzetiyor. Onun istediğini yapmayan ya da onun gibi olmayana yaşam hakkı tanımıyor. Aslan, Sivas’ı tekrar soktuğu bu dövüş çemberinin bir çıkışı olmadığının farkına vardığında ise fonda Neşet Usta’nın hüzünlü sesi duyuluyor
“Hata benim, günah benim, suç benim”
Eksiksiz bir Hikaye
Varoluşunu birbiri üzerine kurduğu tahakküm ile inşa eden her şey bir gün o şiddete maruz kalmaya adaydır. “Erkek olmak” uğruna “insan olmak”tan vazgeçen ya da vazgeçirilen çocukların özellikle taşrada tutunacak tek dalı eğitimciler, öğretmenler. Bu gerçeği aklımızın köşesinde tutarak hareket edersek Aslan ve Sivas’ın hikayesini değiştirebiliriz.
Nuri Bilge Ceylan "Kış Uykusu" ile beyaz perde için dört başı mamur bir roman yazdıysa Kaan Müjdeci de aynı perde için eksiksiz bir hikaye yazmış. Başroldeki Doğan İzci için de bir şeyler söylemeden bu bahsi kapatmak olmaz. Yetenek denilen bir şey var ve Doğan İzci bunun son dönemde gördüğüm en iyi örneği.
Sezer DEMİR
Öğretmenin kulaklığının kablosunun ceketin yanından görünür olması aklının öğrencilerinde olmadığına dair ne güzel bir vurgu...