top of page
kum-ogretmeni-logo.png
  • Yazarın fotoğrafıSezer Demir

Bir Film: Kerkenez

Güncelleme tarihi: 13 May 2020


Hepimiz sevdiğimiz konular üzerine konuşmayı severiz. Sevdiğimiz konular hakkında konuşacaksak genellikle bir sebebe gereksinim duymadan direkt konuya gireriz ama bazen-belki nadiren-sevdiğimiz konular üzerine gönlümüzce konuşmak için haklı gerekçelerimiz olur. İşte o zaman, o sevilen mesele üzerine konuşmak katbekat keyiflendirir bizi. Ben bu hafta tam da yukarıda tariflediğim şartları taşıyan bir film ve yönetmen üzerine yazacağım. Altın Palmiye’yi ikinci kez almasını fırsat bilerek sinematografisi hakkında okumaya, konuşmaya ve dilim döndüğünce yazmaya çalıştığım, bundan delice zevk aldığım bir yönetmen olan Ken Loach ve  şüphesiz onun şaheseri Kerkenez (Kes) üzerine bir şeyler söylemeye çalışacağım.


Kerkenez, Barry Hines’ın otobiyografik izler taşıyan “A Kestrel For a Knave” adlı romanından beyaz perdeye uyarlanmış. Eserin senaryolaştırılmasına Ken Loach da katkı sunmuş. 1969 yapımı film, yönetmenin ikinci uzun metrajı. BAFTA başta olmak üzere birçok ödüle aday gösterilen ve birçok ödül de kazanan Kerkenez, gösterildiği dönemden sonra sinemanın unutulmazları arasındaki yerini aldı. Birçok “mutlaka izlenmeli” listesinde kendine yer bulan film,  Britanya Film Enstitüsü tarafından hazırlanan “14 Yaşındakilerin İzlemesi Gereken 50 Film” listesinde de yer almaktadır.


YOK SAYILANIN HİKAYESİ

Film gerçek bir kaybeden olan 15 yaşındaki Billy Casper’ın yaşamından bir dönemi anlatır. Billy, maden işçisi olan abisi Jud ve adını bile bilmediğimiz annesiyle birlikte küçük bir işçi kasabası olan Barnsley’de yaşar. Abisi Jud tarafından sık sık sözlü ve fiziksel şiddete uğrayan Billy’i annesi de ihmal eder. Babasından ise eser yoktur. Sabahları gazete dağıtarak cep harçlığını çıkarmaya çalışan Billy “hırsızlık” gibi küçük “suç”larla da tanışır. Okulla ilişkisi ise diğer yaşıtları gibi zorakidir. Çünkü Billy okulda bir taraftan öğretmenlerinin, zaman zaman da yaşıtlarının istismarına uğrar. Billy yaşamın unuttuklarından biridir. O tam bir “umutsuz vaka”dır.



Billy’nin günlük yaşamı rüzgarda savrulan bir yaprağı andırmaktadır. Gazete dağıtma işi bittikten sonra onun ne gideceği bir yer ne de birlikte takılacağı arkadaşı ya da sevgilisi vardır. Her kaybeden gibi boşvermiş bir şekilde dolaşır. Bu boşvermiş gezintilerden birinde kasabanın dışında, kırsal alanda bir kerkenez görür. Uzun uzun onun uçusunu izledikten sonra birden onu alıp evcilleştirmek düşer aklına. Biraz zor olsa da yavru bir kerkeneze sahip olur. Sonra da onu nasıl eğitmesi gerektiğini öğrenmek için kendi yöntemleriyle bir kitap edinir. Okuyarak edindiği bilgileri Kes (Kestrel’ın kısaltması) adını verdiği kerkenezin üzerinde uygular ve böylece onu eğitir. Bu eğitim sürecinde kerkenezle geliştirdiği duygusal bağ ise onun bir şekilde kendini gerçekleştirmesine imkan sunar, yaşamla bir bağ kurmasını sağlar. Hatta bu ilişki zaman içinde toplumsal alanda kabul görmesine de katkı sunar ve Billy’e bir statü kazandırır. Kerkenez ile Billy arasındaki bu bağ abisi Jud’un, Billy’nin ezeli bir mağlup olduğunu hatırlatana kadar sürer.


LOACH’UN DÜNYASI


Burada film hakkında daha sağlıklı konuşabilmek adına Ken Loach sinemasından da biraz bahsetmemiz gerekir. İşçi sınıfına mensup bir ailede büyüyen Loach sinematografisi boyunca hep bu sınıfa ait hikayeler anlatmıştır. Bir şekilde kaybetmeye mahkum edilenlerin çıkmazlarını taşımıştır beyaz perdeye. Bununla birlikte Loach asla sıradan propagandist filmler çekmemiştir. Sinema dilini kurarken, kendi estetiğini de inşa etmiştir. Gosta Gavras ile birlikte politik sinemanın en üretken ve saygı duyulan isimlerinden olmuştur.


Onun sineması son derece gerçekçidir. Metafordan uzak bir dili benimsemiştir. Gerçekçi üslubu inşa ederken sadece kaybedenlerin hikayeleri kullanmaz. Kamera kullanımı ve senaryo tercihleri de bunu destekleyecek yöndedir. Çekim öncesi senaryo üzerinde oyuncularla çalışırken senaryoyunun tamamını onlarla paylaşamaz. Böylece çekim anında oyunculara doğaçlama imkanı tanır ve kameranın oyuncunun saf, anlık tepkisini kaydetmesini sağlar.


Loach her zaman hikayelerini anlatığı insanlara saygı göstermiştir. Onun söylemleri ile davranışları hep tutarlı olmuştur. Bu sebeple bazen işçi haklarını gasp ettiğini öğrendiği festivallerin ödüllerini geri çevirmiş, bazen ise savaş yanlısı politikalar güden devletlerin desteklediği festivallere “Ya ben ya o” demiş ve filmlerini gösterimden çekmiştir. Aynı zamanda Loach tüm filmlerini, herkes bedelsiz ulaşabilsin diye Youtube üzerinde paylaşmaktadır. Loach'u yakından tanımak için Agora Kitaplığı’ndan yayımlanan Antony Hayward’ın kaleme aldığı “Ken Loach ve Filmleri : Hangi Taraftasınız?” kitabını okumanızı öneririm.


Son olarak Billy’i oynayan David Bradley’in büyüleyici oyunculuğundan hareketle yönetmenin oyuncu seçimi üzerine de bir şeyler söylemeliyim. Loach her filminde, oyuncu kadrosuna amatör oyuncuları da dahil eder. Bu oyuncular bazen Kerkenez’de David Bradley örneğinde olduğu gibi başrol üstlenir bazen ise yan rollerde karşımıza çıkarlar. Bu yönetmenin gerçekçi anlatım tarzını besleyen en önemli etkenlerden biridir.


YOK SAYILANIN "EĞİTİMİ" ya da EZİLENİN PEDAGOJİSİ*

Loach bu filmiyle yok sayılan çocukların eğitimine dair de birçok söz söyler. Billy’nin eğitim ortamındaki sahneleri aracılığıyla lafı hiç dolandırmadan Billy ve onun gibi çocukların eğitim sisteminin yardımıyla nasıl ucuz iş gücü olarak hayata hazırlandığını ve onların bir artı değer üretmedikleri sürece “sistem” için hiçbir kıymet taşımadığını sarsıcı sahnelerle anlatır. Loach, izleyicisine Pink Floyd’un bağıra çağıra söylediği o meşhur “Leave them kids alone” dizesini, gösterir, izletir ve ekler: Olmaz olsun böyle eğitim.

Bununla birlikte Billy’i var eden Kes’in ona sınıfta ve öğretmeni karşısıda kendini ifade etme olanağı sağladığını da gösterir. Sistemin örseleyen, yok eden tavrına karşı önümüze doğanın iyileştirici gücünü koyar. Her ne kadar yönetmen Billy’nin umudunu elinden alsa da bize umudumuzu kaybetmememiz için bir seçenek sunar.


Yazıya başlarken bu yazının uzayacağının işaretini vermiştim. Yazımı buraya kadar okuyan “sayın okur”, size çok teşekkür ederim. Ayrıca belirtmeliyim ki size, maalesef hep eksik kalacak bir yazı okuttum. Sizin de bildiğiniz gibi bazı sanatçılar – yani Ken Loach vb.- bir yaşama sığmazlar. Onların bir yaşama sığmayan hikayelerini ve eserlerini bir yazıya sığdırmaya çalışmak ise benim gibi çaylaklara sözü hep eksik kalan yazılar yazdırır. Yazımı uzatma ve hep “eksik” kalacak bir yazı yazma pahasına size Loach sinemasını, Billy’i ve Kerkenez’i yazmalıydım. Çünkü Ken Loach der ki:


         “ Bir hikaye anlatacaksan; güzel diye değil, anlatılması gerektiği için anlatmalısın.”


Sezer Demir

* Ken Loach’un eğitim ortamıyla ilişkilendirilecek filmlerini Paulo Freire’nin "Ezilenlerin Pedagojisi" ışığında izlemek ve buradan hareketle yorumlarda bulunmak başlı başına bir yazı dizisi konusudur. Burada yazıyı daha fazla uzatmayacağım için bu konuya giremedim. Bununla birlikte bu sistemin üreteceği eğitimin bir tarafının hep eksik ya da sorunlu kalacağının farkındaki eğitimciler zihinlerinde oluşan soru işaretlerine doyurucu cevaplar bulmak istiyorlarsa mutlaka bu kitabı okumalılar.


Bu yazı ilk kez 27.05.2016 tarihinde Eğitimpedia'da yayınlanmıştır.

bottom of page