top of page
kum-ogretmeni-logo.png
  • Yazarın fotoğrafıSezer Demir

Bir Film: Arkadaşım Canavar

Güncelleme tarihi: 15 May 2020

- Orada öcüler var. Seni kaparlarsa biz ne yaparız?


Bu cümle çoğunluğun çocukluğunda ailesinden ya da çevredeki yetişkinlerden en az bir kez işittiği bir tehditti. Bunu duyan çocuk genellikle bir an duraksayıp bunu söyleyen yetişkinin ciddiyetini ölçmek istercesine yüzüne bakar ve korkulu adımlarla onun yanına sığınırdı. Bu tehditten sonra “öcüler” belki de her çocuğun uzun süre korkusu olurdu. Özellikle yalnız kalınan zamanlarda oynanan hayali oyunların birden bitmesinin ya da kaçan bir topun alınmamasının en önemli etkeni olurdu “öcüler.”


Bu hafta “öcüler”in korku imgesini yıkıp onlardan hayali arkadaşlar yaratan ve yalnızlığını biraz olsun onlarla bastırmaya çalışan Max’in hikayesini konu alan Arkadaşım Canavar /Where The Wild Things Are’a üzerine bir şey söylemeye çalışacağım.


Domino Etkisi


1963 yılında basılan Maurice Sendak’ın yazıp resimlediği bir çocuk kitabı olan Where The Wild Things Are (Vahşi Şeyler Ülkesinde) 15O kelimelik bir çocuk kitabı. Sendak, kitabının "radikal" ve “vahşi” bulunması sebebiyle bir süre yayıncı bulmakta zorlanmış. Ayrıca yayınlandıktan sonra ise yine aynı sebepler öne sürülerek kütüphanelerde yasaklanmış. Daha yolun başında bu engellerle karşılaşan kitap, buna rağmen tüm dünyada 19 milyon adet basılıp satılmış. Kitabın bu engelleri aşmasını sağlayan ise çocukların kitaba gösterdikleri ilgi olmuş.


46 yıl klasik bir çocuk kitabı olarak tanınan bu eser 2009 yılında ise sinemaya uyarlandı. “John Malkovich Olmak” ve “Adaptation” gibi başarılı filmlerde imzası bulunan Spike Jonze’un yönettiği ve Pulitzer adaylığı bulunan sevilen yazar Dave Eggers’ın senaryoya uyarladığı eser ilgiyle karşılandı. Ayrıca Sendak’ın eserini senaryolaştıran Dave Eggers, bununla da yetinmeyip senaryodan hareketle The Wild Things adlı romanı kaleme aldı. Böylece karşımıza kısacık bir anlatından hareketle, iki farklı sanat eseri ortaya çıktı.


Max’in Ülkesi


Masalsı bir müzik ve Max’in çizimleri ile başlayan film, bu sakinliğine taban tabana zıt bir açılış sekansı ile karşılıyor bizi. Müzik ile açılış sekansı arasındaki bu uçurum Max’in ruh halini güçlü bir şekilde aktarıyor perdeye. Max, annesi ve ablası ile hayatını sürdüren yalnız bir çocuk. Kendine oyun arkadaşı bulmakta zorlanan Max, ergenlikle boğuşan ablasından ve hayat hengâmesine kapılmış annesinden beklediği ilgiyi göremedikçe hırçınlaşıyor. Bu iniş çıkışlar çevresindekiler kadar aslında Max’i de yoruyor ama kahramanımız içindeki “vahşi”yi de nasıl kontrol etmesi gerektiğini bilemiyor. Yine içindeki “vahşi”yi dizginleyemediği için annesiyle yaşadığı gerginlik tepe noktaya ulaşıyor ve bu Max’in evi terk etmesiyle sonuçlanıyor.



Evi terk etmesiyle birlikte bir maceranın içinde buluyor kendini Max. Bu yolculuk sonunda, hayali yaşam alanına ve “vahşi” arkadaşlarına ulaşan Max her şeyi yeniden ve kendi istediği gibi inşa etmeye başlıyor. Yeni yaşamının merkezine kendini koyan ve buna göre çevresindekilerin yaşamını şekillendiren Max, mutlak mutluluğu ve daimi eğlenceyi yakalamaya çalışıyor. Kendisi gibi hızlı ruhsal değişimler geçiren ve bu hayal ülkesinde geçirdiği zaman içinde derin bir melankoli içindeki hayali canavar arkadaşlarını tanıyor . Max, bir süre sonra mutlak mutluluğu ve sınırsız eğlenceyi hayali bile olsa yakalayamayacağını anladığındaysa, biraz büyümüş ve bir o kadar da eksilmiş olarak gerçek yaşama geri dönüyor.


Küçük Şeyler ve Büyük Kaygılar


Yönetmen Spike Jonze, Max’i izleyiciye, daha çok söyledikleri ile değil de davranışları ile anlatmayı tercih ediyor. Yönetmen, belki de zamanla çocukluktan ve çocuklardan uzaklaşan yetişkinlere, empati kurarak kavrayacakları bir sinema deneyimi yaşatmak istiyor.



Ayrıca yönetmen kısa da olsa okul ortamına ve sınıfa da uzatıyor kamerasını. Özellikle öğretmeninin güneş sistemine ve güneşin bir gün tüm enerjisini tüketip “öleceğine” dair verdiği bilgiden sonra Max’in kaygılı yanını gözlemlemek gerçekten etkileyici, ama bilimsel bir gerçeğin çocuk dünyasında endişe kaynağına dönüşebilme ihtimali ise korkutucuydu. Max’in yaşadığı bu çalkantılı ruh hali, biz eğitimcilere çok uzak olmayan bir durum. Yine de günlük yaşamın sıkıntıları bazen bizim bu ruh halini gözden kaçırmamıza neden olabiliyor. Film güçlü anlatımıyla yaşam tecrübesi kazanmaya çalışan küçük Max’in kaygı, korku ve yalnızlıklarını daha iyi anlamamız için biz yetişkinlere iyi bir fırsat tanıyor.


Spike Jonze bizi nazikçe uyarıyor:


Unutmayın, Güneş'in ölüm ihtimaline endişelenebilenlerle aynı dünyayı paylaşıyoruz.


Sezer Demir




bottom of page