Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) 2019 yılında yaptığı ankette gençlere, “Dünyanın karşı karşıya olduğu en önemli sorun nedir?” diye sordu. Gençlerin büyük çoğunluğu bu soruya iklim değişikliği (D: %41-Ü: %22) cevabını verdi. Bu soruya gelen diğer cevaplara baktığımda birçok gencin ayrımcılık bağlamında ele alınabilecek sorunları da dünyanın karşı karşıya olduğu önemli sorunlar olarak gördüğünü fark ettim. Gençler ırksal eşitsizliği (%21-%12), kadına yönelik şiddeti (%19-%21), toplumsal cinsiyet eşitsizliğini (%15-%16), nefret suçlarını (%13-%12), dinsel hoşgörüsüzlüğü (%13-%10), aşırılığın yükselişe geçmesini (%12-%10) ve nefret söylemini (%10-%12) ciddi bir sorun olarak görüyor. Ayrımcılık bağlamında sorun olarak görülen bu başlıklara verilen yanıtların yüzdesine baktığımda kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin açık ara önde olduğunu fakat ayrımcılıkla doğrudan ilişkili diğer sorunların önemli bir sorun olarak görülme yüzdesinin trajik biçimde düşük olduğunu fark ettim. Aslında bu, bize çok ciddi bir şey söylüyor. Gençler ayrımcılığın artışıyla ortaya çıkan sonuçları bir problem olarak görürken ayrımcılığa alan açan söylem ve davranışları bir sorun olarak tanımlamıyor hatta belki tanımlayamıyor. Toplumsal olarak bizi tehdit eden ayrımcılık temelli sorunları tespit etmek, neden kaynaklandığını bulmak ve bununla sosyal ve hukuksal boyutta mücadele edebilmek için ayrımcılığı daha yakından tanımalı ve çalışma prensiplerini fark etmeliyiz. Bu nedenle bu hafta “Bir Kitap” bölümünde “Ayrımcılık / Çok Boyutlu Yaklaşımlar” adlı kitap üzerine bir şeyler söylemeye çalışacağım.
Çok Boyutlu Yaklaşımlar
“Irkçılık bu ülkede öylesine evrensel, öylesine yaygın ve öylesine köklüdür ki görülemez bile, son derece olağandır.”
Shirley Chisholm
Toplumsal olarak ayrımcılık konusundaki aslında en büyük yanılgımız, “Bizde öyle şeyler olmaz.” ifadesiyle söze gelen iki yüzlü tutum. Bu tutumun “doğruluğunu” destekleyen nadir örneklerden biri aşağıdaki görsel.
Bu görsel, bir anket çalışmasına ait. Farklı ülkelerde insanlara “Kızınız ya da oğlunuzun siyah bir insanla evlenmesini ister misiniz/onaylar mısınız/kabul eder misiniz?” sorusu yöneltilmiş. Ülkemizin insanları bu soruya %83 gibi yüksek bir oranla “Evet” yanıtını vermiş fakat aynı ülkenin insanı ana haber bültenlerine yansıyan bu videoda ise iki genç siyahı “Saat kaç?” gibi çok “sıradan” gibi görünen ama hedefine yönelik bir soruyla kamusal alanda taciz etmekten ve onlara ayrımcı davranmaktan geri durmuyor. Bu tek soruluk ankete verilen yanıtın “doğruluğunu” yukarıdaki videodan görebiliriz. O yetmezse Fetus Okey davasına, Emre Belözoğlu’nun Zokara’ya yönelttiği ırkçı küfürde ya da Eboe ve Drogba’ya sallanan muzda arayabiliriz.
Ankette yöneltilen soruda siyah sözcüğü yerine Kürt-Ermeni-Rum-Suriyeli-Süryani-Arap (bu topraklardaki diğer ötekileri buraya koyabilirsiniz.) gibi tek bir sözcüklük değişiklik yaparak da ayrımcılık konusundaki sorunlu tutumumuzu görebiliriz.
Tam da bu nedenle kitabın başlığına da taşıdığı “çok boyutlu yaklaşımlar” ifadesi bu mesele üzerine kafa yormak ve bu çalışmayı daha yakından tanımak için çok önemli. Kitap sırasıyla “Önyargıları ve Ayrımcılığı Anlamak”*, “Modernite, Ötekilik ve Ayrımcılık”, “Hukuksal Açıdan Ayrımcılık ve Eşitlik”, “Farklı Boyutlarıyla Ayrımcılık” ve “Ayrımcılıkla Mücadele ve Ön yargıları Azaltmak” adlı beş bölümden oluşuyor. Her bölümde farklı sayıda alanında uzman akademisyenler tarafından kaleme alınmış makaleler bulunuyor. Her bölümdeki makaleleri okuduğunuzda ayrımcılığın ilgili boyutu hakkında önemli bir farkındalık hatta bazen şaşırtıcı bir aydınlanma yaşıyorsunuz. Mesela ben Kenan Çayır’ın “Yaşçılık/ Yaşa Dayalı Ayrımcılık” adlı makalesinde yer verdiği “Muhattap almama”** başlığı altında değindiği hitaplarda kendini göstermeye başlayan statü değişikliği tespiti (“beyefendi-amca-/dede”, “hanımefendi-teyze/nine”) ve aynı başlık altında yer verdiği İpek Gürkaynak’a ait hatırayı okuyunca bu meseleye dair önemli bir aydınlanma yaşadım.
Melek Göregenli’nin “Temel Kavramlar: Önyargı, Kalıpyargı ve Ayrımcılık”*** ve “Ayrımcılığın Meşrulaştırılması” makalelerinden ayrımcılığın kavramsal boyutuna dair çok önemli bilgiler edindim. Kitabın güçlü gördüğüm bir diğer tarafı ise makalenin sonunda bir kaynakçanın yer alması. Ayrıca bazı makalelerin sonunda (Örnek:Toplumsal Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık-Aksu Bora) kaynak dışında ileri okuma listesi de paylaşılmış. Bu kaynakçalar ve öneriler sayesinde bu alanla ilgili daha çok çalışabilir, farklı kaynaklardan faydalanarak derinlemesine bilgi edinebiliriz. Kitap, Seçbir’in sitesinde açık kaynak olarak paylaşılıyor. Kitabı daha detaylı incelemek ya da okumaya başlamak için buraya tıklayabilirsiniz.
Bize Düşen
“Yasa bir adamın beni sevmesini sağlayamaz, ama beni linç etmesine engel olabilir, ki bu da oldukça önemlidir.”
Martin Luther King Jr.
Ayrımcılığa maruz kalan insanların haklarının yasal olarak tanınması ve devlet tarafından güvence altına alınması ayrımcılığın engellenmesi için çok önemli bir boyut fakat ne yazık ki yeterli değil. Siyah hakları savunucusu Martin Luther’in katledilişinden sonra siyahların tüm hakları yasal olarak tanınmasına rağmen siyahlar hala açık ya da örtük biçimde ayrımcılığa maruz kalıyor ve bu nedenle ağır bedeller ödüyorlar. İşte, bu nedenle yukarıdaki anket sorusu bana yöneltilseydi duraksamadan vereceğim cevap ayrımcılık ve buna bağlı ortaya çıkan suçlar olurdu. İklim krizini kesinlikle hafife almıyorum ama bu krize müdahale etmek için bilim insanları başta olmak üzere herkes ne yapılacağını çok iyi biliyor. Bunu durdurmak için eyleme geçebilirsek bu sorunun çözümünde hızlıca yol alabileceğimizi düşünüyorum. Ayrımcılıktan kaynaklanan sorunların çözümünün ise çok daha karmaşık, zor olduğunu kabul ediyor ve bunun için uzun süre birçok farklı alanda durmaksızın mücadele etmemiz gerektiğini biliyorum. Ayrımcılığa karşı çok güçlü bir mücadele yürütsek de ayrımcılık konusunda ne kadar yol alacağımız bir muamma.
Ülkemizin bugün geldiği noktada şu apaçık bir gerçek ki ayrımcı dil ve tutumun çoğaltılması sonucu ortaya çıkan şiddetin hedefi yeni-eski “öteki” kadınlar. Kadınlar bunun bedelini hayatlarıyla ödüyorlar. Kadın cinayetleri öncesinde de toplumun öteki olarak tanımladığı başka gruplara ait üyeler bunu hayatlarıyla ödediler ya da maalesef ödemeye devam ediyorlar. Bunun önüne geçmek için farklı alanlarda yapılması gereken çok şey var. Şu bir gerçek ki bu soruna neden olan toplum tarafından bireylere öğretilmiş ve öğretilmeye devam eden ön yargı, kalıp yargı ve buna bağlı gelişen ayrımcı tutumları eğitimle dönüştürebiliriz, dönüştürmeliyiz.
Cher, “Nefret suçları dünyadaki en korkunç şeydir çünkü bu suçu işleyenler aslında doğru bir şey yaptıklarına inanırlar.” der. “Doğru” bildikleri şeyi yaparak bu büyük suçları işleyenlere bu “doğru”ların öğretildiği bir gerçek. O zaman, bunun aksi de mümkün. Ayrımcılıkla mücadele etmek için yapabileceğimiz en iyi önemli şeyin ayrımcılığa karşı taviz vermeyecek biçimde öğrencilerimizi yetiştirmek olduğunu düşünüyor ancak bu şekilde nefret suçları nedeniyle hayatını kaybedenlere boynumuzun borcunu ödeyebileceğimize inanıyorum.
Sezer Demir
Derleyenler: Kenan Çayır - Müge Ayan Ceyan
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları
294 sayfa
Not: Kitaptan alınan kısımlardaki yazım kurallı seçimleriyle ilgili bir değişiklik yapılmamıştır.
* / ***TDK'ye göre ön yargı, kalıp yargı ayrı yazılır.
**Başlıkta yer alan sözcüğün ilk harfi büyük yazılır.
Comments